Suriyeli okurumuzun sürece ilişkin görüşlerini içeren yazısını paylaşıyoruz.
8 Aralık 2024’te dünyanın dört bir yanındaki Suriyeliler, cihatçı HTŞ gruplarının Suriye’nin birçok şehrini ele geçirmesinin ardından Beşar Esad’ın kaçarak ülkeyi terk etmesiyle Esad rejiminin çöküşünü kutladı. 54 yıllık Esad ailesi imparatorluğu hiç direniş göstermeden çöktü ve halk, boğazlarına dayanan bıçak nihayet düştüğü ve kendilerini koruması gerekirken tam tersini yapan sistemden artık kurtuldukları için mutluydu. Peki, şimdi özgür müyüz?
54 yıl boyunca Suriyeliler; seçmedikleri ya da oy vermedikleri, onları sömüren, mali ve ekonomik fiyaskolarla ve birbiri ardına çöküşlerle onları tüketen, öldüren, haklarını ve seslerini bastıran, hiçbir topluluk ya da grubun, dinin ya da etnik kökenin baskıdan azade olmadığı, kana susamış bir savaş suçlusu tarafından yönetildi. Çok farklı etnik kökenin ve dinin bir arada olduğu Suriye’de Esad rejimi her gruptan ve topluluktan insanı, hatta kendi mezhebinden olan Alevileri bile katletti ve yerinden etti. Bugüne kadar pek çok Suriyeli Alevileri Esad rejimi ile ilişkilendirdi, çünkü Esad yönetimi altında Aleviler bir bakıma üstündü. Babası Hafız Esad’ın zulmünü devam ettiren Beşar’ın tüm Suriyeliler üzerinde yetki ve güç sahibi olmasından faydalandıkları düşünüldü. Fakat bu çürütüldü çünkü maalesef Aleviler bile Esad’ın kanlı ellerinden kurtulamadı.
Elbette rejimin işçi sınıfını sömürmesinden faydalanan burjuvalar vardı, ancak bu diğer tüm burjuva grupları için geçerli. Dini ya da etnik kökeni ne olursa olsun burjuvazi rejimin en iyi dostuydu; rejimden her şekilde yararlandı. Ancak işçi sınıfından olan Aleviler Suriye’nin herhangi bir yerindeki diğer gruplar gibi ezildi, çocukları askere gitmeye ve 13 yıldan fazla süren kanlı bir öldürme ya da öldürülme döngüsünde yer almaya zorlandı. Ve bu durum Beşar Esad’ın kaçması ve sisteminin çökmesiyle sona ermedi. Aksine devam etti ve cihatçı HTŞ grupları tarafından Lazkiye’deki Alevilere yönelik saldırılara dönüştü ve bu eylemler, insanların Alevilere duyduğu nefret ve gücenmenin yanı sıra Alevilerin yıllardır eski rejimle olan ilişkileri nedeniyle haklı gösterildi. HTŞ ve diğer cihatçı ya da İslamcı gruplar insanların beyinlerini yıkayarak Alevilerden (ve işin aslı sadece Alevilerden değil, Sünni Müslüman olmayan tüm gruplardan) nefret etmelerini ve onları Esad rejiminin bir uzantısı olarak görmelerini sağladı. Sünni Müslüman olmayan masum sivillerin öldürülmesini meşrulaştıran fetvalar verildi. Bugüne kadar Alevilere yönelik saldırılar nedeniyle kimse herhangi bir sonuçla karşılaşmadı ve daha önce adı Colani olan Ahmet El Şara, “Bunlar tek başına yapılan işler ya da kişisel girişimler,” dedi. Tıpkı geçmişte işlediği suçları meşrulaştırdığı gibi.
Aile değerleri ve toplum için kurtarıcı rolünü üstlenen HTŞ üyelerinin Lazkiye’de Alevilere yönelik katliamının ardından, İsrail’in şehirlere yerleşip ele geçirdiği, yeni alanları işgal ettiği, sivilleri yerinden edip öldürdüğü görmezden gelinerek, Colani’nin aynı senaryosu tekrarlandı ve bir dizi yerinden etme ve katliam bu kez İsrail’i kollarını açarak karşılayan Colani tarafından imzalanıp onaylandı. Colani’nin her zaman bahsettiği noktalardan biri de, özellikle İran olmak üzere Suriye topraklarındaki yabancı güçleri ortadan kaldırmaktı ve bunu sadece İsrail’e değil Türkiye’ye de daha fazla güç ve yetki vererek yaptı. İki haftadan kısa bir süre içinde 160’tan fazla yabancı cihatçıya Suriye vatandaşlığı vererek Suriye ulusal ordusuna katılmalarını sağladı.
Tüm bunlar olurken ise tek tehlike ve tehdit sanki trans ve kuirlerin var olması!
LGBTQAİ+lar Suriye’de her zaman hedef alınan bir topluluk oldu
Suriye’de LGBTQAİ+lar zorla görünmez kılındı ve susturuldu; kuir mücadeleleri ve meseleleri hakkında ses çıkarmak kriminalize edildi ve hâlâ da ediliyor. Diğer gruplar gibi hükümet sistemi tarafından kriminalize edilen ve sağlık hizmeti veya sosyal hizmetlerden mahrum bırakılan kuirler aynı zamanda herhangi bir kuir temsilini aile değerlerine ve sosyal normlara bir saldırı olarak gören toplum tarafından susturuldu. Suriye’de açıkça kuir olan bireyler ayrımcılık ve zulümle; binlerce kuir hayatına mal olan nefret suçlarıyla karşı karşıya kaldı. Kuir olmak tek suçlarıydı ve gerici, beyni yıkanmış aileleri, akrabaları ve aynı zamanda nefret eylemleri gerçekleştirenlere hiçbir yaptırım uygulamayan rejim tarafından hayattan koparılmaları için yeterli bir nedendi. Toplum ve din, hükümet için baskı araçlarıydı ve bugün de hâlâ öyle. Hükümet dini ve din temsilcilerini kuirlere yönelik şiddeti ve nefreti kışkırtmak için kullanıyor; LGBTQAİ+ları “çocuklarımızı kuir yapmak isteyen woke (duyarcı) Batı propagandası” olarak resmediyor, sanki kuirler Suriye tarihinde daha önce hiç var olmamış gibi. Temel olarak, Suriye’de kuir temsiline izin verilmiyor ancak kuir topluluğu, baskı altında ve tanımlanamayan kadın düşmanı patriyarkal değerler üzerine inşa edilmiş berbat bir toplumun gölgesinde bile direnmenin ve hâlâ var olmanın kendi yollarını buldu.
Suriye LGBTQ Yardım Derneği tarafından 6 Şubat’ta yayımlanan bir bildiride Halep, Humus, Lazkiye, Şam ve Tartus’ta 14 LGBTQ’nun tutuklandığının kaydedildiği ve HTŞ üyelerinin iğrenç eylemlerini ve suçlarını “başarı” olarak belgeleyen videolarının internette yayımlandığı aktarıldı. Kuirlerin karşı karşıya kaldığı ve kalmaya devam ettiği tutuklamalar, cinsel istismar ve şiddetin yanı sıra, onlara yönelik tehdit ve nefret, farklı sosyal medya platformları üzerinden şiddet tehditleriyle daha da arttı.
LGBTQAİ+lar, Suriye’de var olan her diktatör rejim tarafından her zaman hedef alınan bir topluluk oldu ve buna mevcut rejim de dahil. Kuir topluluklar ve aktivizm örgütleri sınırlı ya da aslında yasaklanmış durumda. Seen Syria, Suriye LGBTQ Yardım Derneği ve Guardians of Equality, Suriyeli kuirleri temsil eden güvenilir kuir platformlarından bazıları, ancak çalışmaları yetkililer tarafından sadece tehlikeli durumlarda ve ortamlarda nasıl güvende kalınacağına dair yönergeler paylaşmakla sınırlandırıldı.
Önceden ve şimdi Suriyeli kadınlar
Kadınlar ve kuirler patriyarkal Suriye toplumunda benzer mücadeleleri paylaşıyor. Suriyeli kadınlar, özellikle de Kürt kadınlar devrimde önemli bir rol oynadılar, ancak siyasi karar alma süreçlerinde marjinalize edilmeye devam ediyorlar.
Suriye toplumunda Suriyeli bir kadın olmak, hayatınız boyunca temel haklarınız için mücadele etmek zorunluluğu anlamına geliyor. Yıllar boyunca kadınların yaşamları ve kararları, eğitimden iş olanaklarına ve sosyal yaşamdaki her şeye kadar, toplumun kadınları küçümseyen ve erkeklere hayranlık duyan kadın düşmanı görüşleri tarafından şekillendirildi. İşçi sınıfından kadınlar, ailelerinin geçimini sağlama sorumluluğunu üstlenirken aynı zamanda annelik ve çocuklarına bakma görevini de yerine getiriyor, iyi bir eş olup kocalarının tüm bakımını üstleniyorlar. Kadınlara küçük yaşlardan itibaren erkeklere öncelik vermeleri ve her şekilde tatmin sağlamaları söylenip öğretilirken; cinsel şiddet ve aile içi şiddet, kadını yeterince iyi olmamakla suçlayarak ve bu tür deneyimler hakkında konuştuklarında kadınları utandırıp susturarak meşrulaştırılıyor.
Suriye iç savaşı sırasında kadınlar ve kız çocukları hayal bile edilemeyecek pek çok dehşet yaşadı. Cinsel şiddet, kadınlara karşı silah olarak kullanılan bir savaş aracıydı. Binlerce kadın Esad’ın hapishanelerindeki vahşetten ve Sednaya’da hapsedilen genç kadınlarda olduğu gibi cinsel şiddet deneyimlerine yönelik utandırma ve susturulmadan mustarip oldular. Yıllarca cinsel şiddete maruz kalıp bu korkunç deneyimlerden doğan çocukları yetiştirmek zorunda kaldılar. Esad’ın hapishanelerinden kurtulan kadınlar, sosyal izolasyon ve damgalanma ile karşı karşıya kalırken, psikolojik ve tıbbi destekten yoksun, ihmal edilmiş ve izole edilmiş durumdalar.
HTŞ’nin İdlib yönetimi altında kadınlar yönetim yapısında, hanelerde ve toplumda cinsiyete dayalı şiddet ve baskıyla karşı karşıya kaldı. Cihatçı HTŞ grupları, kadınların ve hatta genç kızların potansiyel anne ya da eş olarak görülerek faaliyetlerinin ve varlıklarının sınırlandırılmasına yönelik gerici görüşleriyle hareket etti. Kadınlar, kendilerine dayatılan rollere itaat etmeyi reddettikleri durumlarda ise acımasız fiziksel şiddete maruz kalıyorlardı. Geçtiğimiz günlerde İdlib’de bir kadının sokak ortasında bir erkek tarafından işkenceye maruz bırakıldığı videolar sosyal medyada dolaşıma girdi. Videodaki adam, Colani tarafından Adalet Bakanı olarak görevlendirilen cihatçı Şadi el-Veysi’ydi. Mevcut hükümetin bu gibi iğrenç eylemleri, Suriye’de kadınların durumunu ve geleceklerine ilişkin kaygılarını özetliyor.
Kadınların ve LGBTQAİ+ların özgürleşmesi, Suriye’nin özgürleşmesinden ayrı tutulamaz. Güvenliğin ve eşitliğin sağlanması için önemli olan ve dikkate alınması gereken öncelikler; toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve aile içi şiddet konusunda adalet ve hesap verebilirlik, kadınlar için eşit temsil, kadınların devrimdeki rolünün ve önderliğinin kabul edilmesi, kadın düşmanı toplumsal normlara meydan okuyarak patriyarkal gelenek ve uygulamaların yıkılması ve hem etnik hem de toplumsal cinsiyet şiddetine direnen ve kapsayıcı eşit topluluklar inşa etme örneği gösteren Kürt kadınlarınki gibi ezilen seslerin yükseltilmesidir.
Adalet mücadelesi siyasi mahkûmların serbest bırakılması veya savaş suçlularının yargılanmasıyla sınırlı kalmamalı, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin evlerde ve devlet kurumlarında devam etmesine izin veren patriyarkal sistemi yıkmayı da içermelidir. Kadınların sesleri duyulmalı ve kadınlar korunmalıdır. Kesişimsel feminist yaklaşım, Suriye’de kadınların özgürleşmesinin, kadınlar ve kız çocukları için eşitlik ve adaletin garanti altına alınmasının yoludur.
Feyzabell