• Biz Kimiz?
    • Hakkımızda
    • Yönelişimiz
    • Bize Ulaşın
  • Çalışmalarımız
    • Etkinlikler
    • Kampanyalar
    • Deklarasyonlar
  • Yazılarımız
    • Politika
    • Açık Kürsü
    • Kültür / Sanat / Bilim
    • Mektubumuz Var!
    • Haklarımız Var!
  • Beynelmilel
    • Uluslararası Mücadele
  • İlham Verenler
  • Medya
    • Video / Youtube
    • Podcast
Kadın Dayanışması
  • Biz Kimiz?
    • Hakkımızda
    • Yönelişimiz
    • Bize Ulaşın
  • Çalışmalarımız
    • Etkinlikler
    • Kampanyalar
    • Deklarasyonlar
  • Yazılarımız
    • Politika
    • Açık Kürsü
    • Kültür / Sanat / Bilim
    • Mektubumuz Var!
    • Haklarımız Var!
  • Beynelmilel
    • Uluslararası Mücadele
  • İlham Verenler
  • Medya
    • Video / Youtube
    • Podcast
No Result
View All Result
  • Biz Kimiz?
    • Hakkımızda
    • Yönelişimiz
    • Bize Ulaşın
  • Çalışmalarımız
    • Etkinlikler
    • Kampanyalar
    • Deklarasyonlar
  • Yazılarımız
    • Politika
    • Açık Kürsü
    • Kültür / Sanat / Bilim
    • Mektubumuz Var!
    • Haklarımız Var!
  • Beynelmilel
    • Uluslararası Mücadele
  • İlham Verenler
  • Medya
    • Video / Youtube
    • Podcast
No Result
View All Result
Kadın Dayanışması
No Result
View All Result

Elmaslar mıyız karıncalar mı? Ya da “ne istiyoruz”?

Serenay Sevimli by Serenay Sevimli
10 December 2025
in Kültür / Sanat / Bilim
0
Elmaslar mıyız karıncalar mı? Ya da “ne istiyoruz”?

Spoiler uyarısı: Bu yazı filmle ilgili detaylar içermektedir.

Geçen gün kalabalık bir kadın grubuyla Ferzan Özpetek’in Elmaslar filmine gittik. Kapıda kadınları beklerken filmin birkaç dakikasını kaçırdım sanırım. İçeri girdiğimde kulağıma çarpan ilk söz, “Kadınları yücelten bir film yapmak istiyorum,” cümlesi oldu. Bir masanın etrafında oturan kadın oyunculara söylüyordu yönetmen bunu, ardından ekledi: Siz benim elmaslarımsınız. Sonra şampanyalar patlatıldı ve “esas” film başladı. Esas diyorum çünkü filmin bir iki yerinde daha bu masaya geri dönüyoruz, film öncesi sürece yani. Şaşırtıcı geliyor ama rahatsızlık verici olan şey kurgu değil, yönetmenin bir erkek olarak filmde “tuttuğu” yer ve vurgulamak istediği fikir. Bu kısma sonra döneceğim.

1970’lerin İtalya’sında bir moda evine gidiyoruz. Alberta  ve Gabriella adlı iki kız kardeşin kurduğu ve işlettiği bu modaevinde çalışan, kimi terzilik kimi aşçılık yapan 10’a yakın kadınla haşır neşir olacağız. Prestijli bir modaevinden söz ediyoruz. Oscar’lık filmlerin kostümleri dikiliyor burada. Film, bir filmin kostüm dikimlerinin başlangıcından bitimine dek geçen zamanı konu ediyor. İki saat boyunca kumaşlar, düğmeler, kostümler renk ve desenleriyle şıkırdıyor. Arka planda ise bu modaevinde çalışan kadınların her birinin hayatı örülüyor. Kocasından dayak yiyeni, çapkınlıklarıyla ün salanı, evdeki bakım emeğini paylaşmak için kocası ile kavga edeni… Hatta protestolarda polisten kaçıp modaevine sığınan genç bir kadın bile var. Tüm bu hikâyeler film ilerledikçe iç içe geçiyor, kadınlar kostümlerle birlikte birbirlerinin hayatlarını da dayanışma ile dokuyorlar.

İşyerine verdikleri emek, yaptıkları işle sınırlı değil elbette. Aşçı Silvana yalnızca aşçı değil mesela, “yemeklerin içine sevgisini de katıyor”. Modaevindeki en yaşlı kadın Silvana. Patronundan çalışanına herkesin açlık-tokluk durumlarını gözetiyor, neredeyse eliyle besliyor bütün bir binayı. Kendisine nasıl olduğu sorulduğunda ise geçiştiriyor, “iyiyim ben”. Oysa bir sahnede gençken nasıl da keyifle dans ettiğini, sevgilisinin onu nasıl beklenmedik şekilde terk ettiğini ve giderken “ayaklarını da kesip götürdüğünü” dinliyoruz. Üstüne giydiği “şifacılık” bu yüzden belki de.

Modaevinde terzilik yapan Paolina ise çocuğu Simone’yi işyerine getirmek zorunda, bırakacak kimsesi yok. Patronun mealen “burası kreş değil” demesi üzerine Aşçı Silvana alt katta bir yere saklıyor çocuğu; onu besliyor, onunla arkadaşlık ediyor… Kendisi için sembolik anlamı olan kırmızı bir balık hediye ediyor Simone’ye: “Bana pek şans getirmedi bu kırmızı balık ama sana şans getirir belki.”

Aynı zamanlarda Paolina da kendisi için sembolik değeri olan bir yaka iğnesini satmak için patronu Gabriella’nın yardımını istiyor. Simone’nin okul ve yemekhane masraflarını karşılamaya yetmiyor çünkü aldığı para. Gabriella yaka iğnesinin para etmediğini öğrense de çocuğun masraflarını karşılayacağını ve maaşına zam yapacağını söylüyor Paolina’ya. Bu sahne “kadın dayanışması” fikrine kısa bir parantez açsa da parantezi kapatmamız uzun sürmüyor: Gabriella’nın davranışı olsa olsa bir “lütuf”. Üstelik verdiği müjdenin ardından hatırlatıyor: Çocuğu bırakacak bir yer bul, burada kalamaz. Filmde patron kadınlarla işçi kadınların birbirine “değdiği” yerler olsa da; dayanışmanın eşitler arasında, o da ancak inşa edilebilen bir şey olduğunu hatırlıyoruz tekrar.

İşyerindeki terzilerden biri olan Nicoletta ise kocasından şiddet gören bir kadın. “Bu yemeğin tadı kötü” bahanesiyle başlıyor filmde şiddet. Kocası tarafından evlerinin önündeki kuyuya atılmakla tehdit ediliyor Nicoletta. İşyerinde yüzündeki, vücudundaki darp izleri sorulduğunda utançla geçiştiriyor: Böcek ısırdı, merdivenden düştüm… Bir öğle yemeği sırasında kadınların üstelemesi üzerine anlatıyor herkesin bildiği gerçeği. Kadınlar Nicoletta’nın ölümle tehdit edildiğini duyunca kolektif bir cinayet teklifinde bulunuyorlar. Çok da ciddiler. Nicoletta’nın aklında ise tek bir soru: İnsanlara ne diyeceğim? Kadınların bu soruya da bir cevabı var elbette. Başka bir sahnede, Nicoletta kocasının yokluğundan bahsederken duyuyoruz bu cevabı: Bir gün sigara almaya çıktı ve bir daha dönmedi.

Filmin bütün duygusal yükünü kadınlar taşımışken, finalde kadınlara yer yok

Biz başrolün tamamlanan kostümü giydiği ve kadınların kendi emeğine hayranlıkla baktığı sahneyi final zannederken, birden Ferzan Özpetek beliriyor beyaz perdede. Filmin çekildiği binanın boş halinde, ağır adımlarla dolaştığını görüyoruz. Hemen ardından bir kadın beliriyor, “Bütün bunları bana sen öğrettin, değil mi?” diyor ona doğru. O ise konuşmuyor, belli belirsiz onaylar bir ifadenin ardından aynı edayla binanın içinde dolaşmaya devam ediyor. Kırmızı balığı bir de onun elinde görüyoruz bu son sahnede.

Film yönetmenin kendi hayatında nerelere dokunuyor, bilinmez. Fakat finalde, film boyunca hikâyesi anlatılan onca kadından rol çaldığı kuşkusuz. Kadınların uğradıkları şiddeti, ayrımcılığı çok iyi bilmek ve hatta anlatabilmek ama sahip olduğu toplumsal konumdan, patriyarkadan aldığı güçten, başrolden yine de vazgeçememek… Erkeklik neydi?

Sonuç yerine: Kadın emeğinin övgüye değil, paylaşılmaya ihtiyacı var

Kadın karakterlerin her birinin hikâyesi oldukça etkileyici, ev ve iş arasında mekik dokuyan “karıncalar” izliyoruz gerçekten. Bakım emeği ve duygusal emek had safhada fakat bu kez görünür. Hepimiz kendimizden bir şeyler buluyoruz karakterlerde. Öyle ki iki saat boyunca bambaşka bir kültürle haşır neşir olan Fatihli kadınlar “Bizim hayatımız işte bu,” diyor filmden çıktığımızda. “Nasıl öldürdü ama kocasını?” diye gözleri parlıyor birinin. Çoğu altyazıyı takip etmekte zorlanmış olsa da hikâyeyle bağ kurmakta hiç zorlanmıyor, diyalogları kendileri yazacak kadar hakimler çünkü o hayatlara.

Film, kadınların ortaklıkları kadar farklılıkları olduğunu vurgulaması, bu noktada sınıfsal pozisyonların belirleyici olabildiğini göstermesi açısından da değerli. Bunu patronların kadınlık deneyimlerini, kadın olmaları sebebiyle uğradıkları ayrımcılığı, ufak birer kız çocuğuyken yaşadıklarını görmezden gelerek yapmıyor üstelik. Ayrıca iki kız kardeş arasında da bir dayanışma ilişkisi görüyoruz, özellikle filmin ikinci yarısında.

Elmaslar kadın dayanışmasının ne kadar hayati olduğunu gösteren hikâyelerle bizi duygudan duyguya sürüklese de, kaçınılmaz biçimde yönetmenin perspektifine hizmet ediyor ne yazık ki: kadın emeğine övgü, kadınlığın yüceltilmesi ve romantize edilmesi. İlk bakışta sorunsuz gözüken bu yaklaşım tüm dünyanın yükünü kadınların sırtına yüklüyor aslında. Kadınlığı ve kadın emeğini yüceltmenin pek çok kadını yaşadığı şiddete, ayrımcılığa, sırtındaki yüklere, oynadığı role nasıl ikna ettiğini biliyoruz. Çoğunlukla gönüllü verilen bakım emeği-duygusal emek tam da buradan neşet ediyor. Kendi hayatlarımızdan çok iyi bildiğimiz gibi, film boyunca karakterlerin kendilerinden talep dahi edilmeyen şeyleri büyük bir adanmışlıkla yaptıklarını görüyoruz. Kâh elmas oluyorlar, kâh karınca… Kâh hiçbir şey, kâh her şey. Oscar ödüllü kostüm tasarımcısı Bianca’nın ağzından duyuyoruz bunu filmde: Ben hiçbir şeyim. Bir diğeri yüreklendiriyor: Biz kadınlar hiçbir şeyiz ama aynı zamanda her şeyiz.

Doğru ama yüreklendirici değil. Her şeysek hiçleşmeye başlıyoruz çünkü. Tüm derdimiz eşit, özgür, insanca bir hayat sürebilmek. Ne karıncalar gibi çalışmak istiyoruz ne elmas gibi parlamak ve dayanıklı olmak. Nicoletta’nın yaşamak için öldürmesi gerekmesin, Silvana’nın kendine ait bir hayatı olsun, Paolina çocuğunun okul masraflarını düşünmek zorunda kalmasın, Bianca onca başarısına rağmen mesleğinde eksik hissetmesin istiyoruz biz. Emeğimizin övgüye değil paylaşılmaya, varlığımızın yüceltilmeye değil eşitliğe ihtiyacı var. İstediğimiz ağır bir kostümün içinde hafif adımlar atmak değil, o kostümün kendisinden kurtulmak.

Tags: ElmaslarFerzan Özpetekkadın dayanışmasıkadın emeği
Previous Post

25 Kasım’ın ardından: Haklarımızı, emeğimizi, bedenimizi ve hayatımızı teslim etmeyeceğiz!

Categories

  • Açık Kürsü
  • Beynelmilel
  • Biz Kimiz?
  • Deklarasyonlar
  • Etkinlikler
  • Hakkımızda
  • Haklarımız Var!
  • İlham Verenler
  • Kampanyalar
  • Kültür / Sanat / Bilim
  • Mektubumuz Var!
  • Öne Çıkanlar
  • Politika
  • Söyleşi
  • Uluslararası Mücadele
  • Uncategorized
  • Video / Youtube
  • Yazılarımız

Son Eklenenler

  • Elmaslar mıyız karıncalar mı? Ya da “ne istiyoruz”?
  • 25 Kasım’ın ardından: Haklarımızı, emeğimizi, bedenimizi ve hayatımızı teslim etmeyeceğiz!
  • 25 Kasım: Erkek şiddetine karşı mücadelemizi yükseltelim!
  • Yalnız değiliz: Biz birbirimizin gücüyüz!
  • Medeni Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz Kampanya Grubu: “Cinsel işkence suçtur, bu suça sessiz kalmayacağız.”

Categories

Açık Kürsü Beynelmilel Biz Kimiz? Deklarasyonlar Etkinlikler Hakkımızda Haklarımız Var! Kampanyalar Kültür / Sanat / Bilim Medya Mektubumuz Var! Politika Söyleşi Uluslararası Mücadele Uncategorized Video / Youtube Yazılarımız Çalışmalarımız Öne Çıkanlar İlham Verenler

Arşiv

Category

  • Açık Kürsü
  • Beynelmilel
  • Biz Kimiz?
  • Deklarasyonlar
  • Etkinlikler
  • Hakkımızda
  • Haklarımız Var!
  • İlham Verenler
  • Kampanyalar
  • Kültür / Sanat / Bilim
  • Mektubumuz Var!
  • Öne Çıkanlar
  • Politika
  • Söyleşi
  • Uluslararası Mücadele
  • Uncategorized
  • Video / Youtube
  • Yazılarımız

Site Links

  • Log in
  • Entries feed
  • Comments feed
  • WordPress.org
  • Hakkımızda
  • Çalışmalarımız
  • Bize Ulaşın

© 2025 JNews - Premium WordPress news & magazine theme by Jegtheme.

No Result
View All Result
  • Biz Kimiz?
    • Hakkımızda
    • Yönelişimiz
    • Bize Ulaşın
  • Çalışmalarımız
    • Etkinlikler
    • Kampanyalar
    • Deklarasyonlar
  • Yazılarımız
    • Politika
    • Açık Kürsü
    • Kültür / Sanat / Bilim
    • Mektubumuz Var!
    • Haklarımız Var!
  • Beynelmilel
    • Uluslararası Mücadele
  • İlham Verenler
  • Medya
    • Video / Youtube
    • Podcast

© 2025 JNews - Premium WordPress news & magazine theme by Jegtheme.